Neşet Yalçın Anadolu Lisesi öğrencileri, Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor. Bu özel yıl vesilesiyle düzenlenen "Cumhuriyetimizin Kuruluşundan 2. Yüzyıla Mektup" konulu kompozisyon yarışmasında öğrencilerimiz büyük bir başarıya imza attı. 44 eser arasından sıyrılan öğrencilerimiz, değerli jüri üyeleri tarafından yapılan değerlendirme sonucunda dereceye girmeye hak kazandılar.
Birincilik ödülünü gururla taşıyan öğrencimiz Muhammed İsa Sandilaç (12/A), ikinci sıradaki isim İlke Nazike Can (11/D) ve üçüncülük ödülünü kazanan öğrencimiz Irmak Baynaz (12/B), yarışmanın başarılı isimleri oldular.
Bu büyük başarı, öğrencilerimizin Cumhuriyet sevgisi ve yazı yeteneklerinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Okulumuz, öğrencilerinin bu tür etkinliklerdeki başarısından gurur duymakta ve onları geleceğe hazırlamak adına desteklemeye devam etmektedir.
Bu başarılı öğrencilerimizi ve onları yetiştiren değerli öğretmenlerimizi kutlarız. Öğrencilerimizin ve okulumuzun bu tür etkinliklerdeki başarısı, geleceğimiz için umut verici bir işarettir. Cumhuriyetimizin 100. yılında bu tür etkinliklerle öğrencilerimizin Cumhuriyet değerlerine olan bağlılığı daha da pekişiyor.
Umarız bu başarılı yolda ilerlemeye ve gelecekte de birçok ödül kazanmaya devam ederiz. Neşet Yalçın Anadolu Lisesi olarak, öğrencilerimizin başarısını daima destekleyip onları geleceğe hazırlama gayretimiz devam edecek.
Saygılarımla,
EY CUMHURİYET
100. yıl önce bugün bana lütfettiğin Cumhuriyeti sana anlatmaya geldim mektubumda. Gözlerimdeki her bir ışığı bana bıraktığın cennet misali güzellikten alıp sana yansıtmaya geldim. Ben geldim benimle birlikte Cumhuriyeti de getirdim. Uçurumdan akan selin gürleyen sesiyim ben bugün. Engin denizlerde derin diplerdeki bir balığın oksijeni, yeni doğmuş bir bebeğin hayata merhaba derken aldığı ilk nefesim. Esaret zincirlerinin kırıldığı köleliğe bir baş kaldırı, bu baş kaldırının haykırışlarla kutlanan galibiyetiyim bugün. Gecenin zifiri karanlığında beklenen gün ışığı, çölde kuruyan topraklarla buluşan nehir, barışa uçan kuşların kanadıyım Anka’ yım, akıncıyım ben bugün.
Küçük kız çocuklarının yüreğindeki çarpıntı, gözlerindeki aydınlık, karnında uçuşan kelebeklerin dans edişi kadar zarif ve görkemliyim. Her şeyi bir kenara bırakmış koca yüreğimle savaşın getirdiği rüzgarların kocaman denizlere yakamoz olan dalgalarıyım. Aslında bakarsan midemdeki kelebeklerin seni her hissettiğimde gözlerimden fırlayışı, coşkuyla uçuşu, göçüşüyüm. Böylesine karmaşık, böylesine yıkıcı bir düzenin, doğan güneşin gürleyen sesiyim.
Bana beni senin yerine koy ne hissedersin deseydin? İçimde bir hüzün, dışımda yıllarca bir hücreye hapsolmuş suçsuz bir mahkum gibi haykırırdım. İşte bana hissettir anlat CUMHURİYETİ deseydin, gözlerimi kapatıp o karanlığı da aydınlatmanı sabırla beklerdim.
Artık sonsuzluğa uzanan bir paradoksta kökleşmiş yargıların canavarı, uçurumdaki bir güzelliğin başkaldırısıyım. Yıllara meydan okuyan tarihi bir evin bacasından çıkan dumanı, asla su damlatmayacak bir damın çatısı, yıkılmayacak bir duvarın inatla ayakta duruşuyum.
Güneş bizimle doğacak
Yağmur bizimle yağacak
Bizimle sürecek hayat
Ulus bizimle yaşayacak
Sevgili Cumhuriyet,
Bir tabloya şahit oldum, milyonlarca insanın hayran kaldığı ama öteki tarafta şiddetle karşı çıkılan bir tablo. Neden dedim bu nefret? Sadece bir tablo mu onları bu denli öfkelendiren? Bazı cevaplar buldum kendimce, belki de ressamı değerliydi kim bilir? Sonrasında tablonun asıldığı bir ev gördüm; bazı duvarları çatlamış, birkaç köşesi rutubetlenmiş bir evdi. Fakat yediden yetmişe herkes diziliydi evin önünde, etten duvar örmüşlerdi atılan taşlara karşı. Bazen yaralanıyorlardı ama umurlarında değildi, gözlerini karartmışlardı korumak için. Ve tam 100 yaşına girmişti bu tablo, 100 yılı aşkındır dillerden düşmeyen ressamın tablosuydu bu.
Tabloyu tablo yapan renkler ise farklı, eşi benzeri yok. Bir yapbozun parçaları gibi, birbirini tamamlayan renkler. Ama bir grup insan sinirli; sadece bir tablo ,onlara göre sıradan bir tablo, nasıl bu kadar değerli olabilir? Tabloyu bu kadar cazip eden ne? Ressamı mı? Renklerin sahipleri mi? Ya da evin ayakta durmasını sağladığı için mi? Soruların cevabıysa anlamsız, koca bir gürültüden ibaret.
Fakat bu evin sahipleri farkındalar, eğer tablo parçalanırsa ev yıkılır biliyorlar. Evin kız çocukları tablodaki pilottan etkileniyor onun gibi olmak için çalışıyor, bazılarıysa tabloyu başkaları görsün diye dünyalara açılmaktan korkmuyor. Akan her sele,atılan her oka, çıkan her yangına canı pahasına göğüs geriyorlar...
İşte bir tablonun insanlara bu kadar ilham vermesi beklenilemezdi ya da bir ressamın bu kadar değerli bir eser çıkarması pek konuşulmaz. Ne resmedilmişti ki bu eserde? Hakkında satırlar yazdıran olay neydi? Baktıkça uçmayı dileten, kafesin demirlerini kırdıran bir gökyüzü mü? Her bir sözcüğün özgürce mürekkebinden damladığı kitaplarla dolu bir kütüphane mi? Belki de bir milletin kalbinin aynı istek için attıran bir başarı mı ? Hiçbiri.
Tek bir kelime, dört hece, on harf: Cumhuriyet!
Bir tablo kadar eşsiz, bir gökyüzü kadar özgürsün… Bir umut, bir kalp, bir nefes kadar değerlisin. Renklerini uğruna can verenlerden alan cumhuriyet, bir milletin gözünü kararttığı o güzel resimsin!
Ve bu resmi çizen o mükemmel ressam!
Bir yüz yıl ve ondan sonraki yüzyıl sonra bile saygı ve sevgiyle anılacak olan o muhteşem lider!
“Türk milletinin karakterine ve adaletlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir.” dedi, emindi. Ve doğruydu, Atatürk’ün evlatlarına en çok cumhuriyet yakışıyor. 29 Ekim 1923; tablonun sergilenme zamanı. İster yüz ister iki yüz yıl, bu tablo sergilenmeye devam edecek. Tıpkı her yeni yüzyılda bu mektubun yeniden yazılması gibi...söylediğin söz her daim kalbimizde
“Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz!”